Turkiye Piramit Enerjisi Platformu
  Aylin Can Yazi Dizisi
 
Aşagıdaki Yazı Aylin Can tarafından Kaleme alınmıştır..



BİLİYORUZ Kİ AYDINLANMANIN VAKTİ GELDİ
DVD-TEMMUZ 2006-07
 
  • İçimizde olan dışımızda olanı yaratacaktır.
  • Beyin saniyede 400 milyar bit bilgi işler, biz sadece 2000 ini fark ederiz. Ayırtına vardığımız bu 2000 bitlik bilgi de sadece çevreye,bedenimize ve zamana ilişkindir. Bu da demektir ki gerçek her daim beynimize ulaşıyor fakat biz onu ayıklayamıyoruz. Beyin ancak görebildiği şeyi zihne nakşediyor.
  • Gerçekliği biz yaratırız biz gerçeklik üretme makineleriyiz. Bir şeyi daima belleğin aynasından yansıdıktan sonra kavrarız.
  • Beynimiz orada dışarıda olanla burada içeride olan arasındaki farkı bilmez. Dışarıda içeridekinden bağımsız bir ‘dışarısı’ yok.
  • Bilimcilere göre madde her zaman durağan ve tahmin edilebilir olandır. Bütün atomların ve moleküllerin içerisindeki boşlukta parçacıklar önemsiz bir hacim işgal eder. Temel parçacıklar. Hacmin kalanı ise BOŞLUK. Görünen o ki parçacıklar bir belirip bir kayboluyorlar. Peki burada değilken nereye gidiyorlar. Cevap : insanların bu aynı soruyu sorduğu başka bir evrene giderler. Parçacıklar bizim evrenimize geldiğinde bu sefer onlar sorar “nereye gidiyor bunlar”
  • Aslında maddenin özü yoktur. Tamamıyla cisimsizdir.
  • Nesneleri oluşturan fikirler,kavramlar ve bilgidir.
  • Elektronlar şarj yükleriyle diğer elektronları temastan önce iterler. Yani hiç kimse hiçbir şeye dokunmaz.
  • Zamanda ileri doğru gittiğimiz fikri sadece zihnimizdedir. Kuantum kuramında geriye doğruda gidebilirsiniz.
  • Bakmıyorken bir dalga gibidir bakıyorken parçacık gibi. Bakmadığınızda olasılık dalgaları vardır. Baktığınızda yaşantı parçacıkları vardır. Kuantum süper konumu bir parçacığın iki yada daha fazla yer ve halde eş zamanlı olarak bulunabileceğini ifade eder. Katı olarak düşündüğümüz bir parçacık aslında süper konum denilen haldedir. Olası konumlara saçılmış bir dalgadır bu. Aynı anda tüm bu konumlardadır. Ona baktığınız anda bu olası durumlardan sadece birinin görüntüsünü verir. Yani nesneler üzerine değil olasılıklar üzerine düşünmelisiniz. Hepsi bilincin olasılıklarıdır.
  • ABD deki bir çok laboratuarda görebilirsiniz. Çıplak gözle görülebilecek kadar büyük nesneler eşzamanlı olarak iki ayrı yerde bulunabilmektedir. Aslında bunun fotoğrafını bile çekebilirsiniz.
  • Kuantum fiziği yalnızca olasılıkları hesaplar soru gerçek deneyimi ortaya çıkarmak için kim veya ne bu olasılıklar arasından seçim yapar. Hemen görürüz ki işin içinde bilinç olmalıdır.
  • Gözlemci yok sayılamaz. Kuantum fiziği açısından bir gözlemcinin ne yaptığını biliyoruz. Fakat gözlemcinin aslında kim veya ne olduğunu bilmiyoruz.
  • İnsanlar gördükleri gerçeklik dünyasını etkileyebiliyor mu? Hem de nasıl! Her birimiz gördüğümüz gerçekliği etkiliyoruz.
  • Düşünceler suyun molekül yapısını değiştirebiliyorsa vücudumuzun %90’ı su olduğuna göre kendimize neler yapabilir? Düşünce tek başına bedeni değiştirebilir. Çoğu insan gerçekliği tutarlı ve sağlam bir şekilde etkileyemez çünkü bunu yapabileceklerine inanmazlar. Önce niyet eder sonrada vazgeçerler. Çünkü bunun saçma olduğunu veya yapamayacaklarını düşünürler. Sonra yeniden niyetlenip yeniden vazgeçerler. Bu koşullarda muhtemel etkisi de küçük olacaktır. Yapabileceklerine inanmadıkları için böyle olur.
  • Yeni görüşe göre matematik bize bir şey verebilir. Bütün bu hareketlerin olasılıklarını verir. Ama bilincimde yaşayacağım gerçek deneyimi bize veremez. O deneyim ben seçerim. Bu yüzden kendi gerçekliğimi tam anlamıyla kendim yaratırım.
  • Önceleri inanılan: Tanrı bizden başka ve ayrı bir varlıktır. İbadet etmem, yakınlaşmam boyun eğmem, memnun etmem ve yaşamımın sonunda kendisinden bir ödül beklemem gerekendir. Böyle değildir. Tanrı öylesine engindir ki, bazı kısımları, çoğu kısımları örgütlü dinle ilişkilendirilir. Böylesi ulu bir akıla karşı hangi erkek yada kadın günah işleyebilir. Hangi küçük karbon birimi çıkıp da yeryüzünde olsun, Samanyolu’nda olsun her şeye  kadir Tanrıya ihanet edebilir. Bu mümkün değil. Tanrıyı kendilerince imgeleyenlerin egemenliği kibrin egemenliğidir.
  • Beyin nöron denilen minik sinir hücrelerinden oluşur. Bu nöronların diğerleriyle birleşip nöron ağları oluşturan minik dalları vardır. Bağlandıkları her bölge bir düşünce veya anıya yuvadır. Beyin tüm kavramları “Çağrışımlı Bellek Yasası’na” göre kurar. Örneğin fikirler, kanılar ve duygular, hepsi, nöron ağında inşa edilir ve birbirine bağlanır. Her birinin diğerleriyle olası ilişkisi vardır. Aşk kavramı ve duygusu, örneğin büyük bir nöron ağı içinde depolanmıştır. Ama bir aşk kavramını başka birçok düşünceye de bağlarız. Bazıları aşkı hayal kırıklığı ile ilişkilendirir. Aşkı düşündüklerinde, ıstırap, keder, kızgınlık ve hatta hiddet anılarına maruz kalırlar. Hiddet acıyla birleşebilir oradan belirli bir kişiye ve tekrar aşka bağlanır.
  • Dışımızdaki dünyayı nasıl görüyorsak öyle kalıplar yaratırız ve öğrendiğimiz her yeni bilgiyle, bu kalıpları rötuşlarız. Nihayetinde yaptığımız, dış dünyanın ne olduğu hakkında kendimize bir öykü anlatmaktır. İşlediğimiz her bilgi, çevreden aldığımız her bilgi yaşadığımız deneyimlerle renklendirilir ve benimsenen her bir şeye bir de duygu atanır.
  • Duygularımızı kontrol ederken sürücü koltuğunda kim oturuyor?
  • Biliyoruz ki birbirine bağlı sinir hücreleri birlikte ateşleniyor. Bir şeyi üst üste tekrarlarsanız, o sinir hücreleri uzun süreli bir bağ kuruyor. Gün be gün bir şeylere kızarsanız, gün be gün hüsrana uğrarsınız, gün be gün ıstırap çekersiniz. Eğer yaşamınızdaki haksızlığa hak tanırsanız, o nöron ağını her gün ateşleyip, bobin sarar gibi sarıyorsunuz demektir. Bu nöron ağı artık diğer sinir hücreleriyle bir ilişkiye girmiştir ki buna kimlik denir. Şunu da biliyoruz ki birlikte ateşlenmeyen sinir hücreleri ağdan kopuyor. Çünkü kimyasal üretime neden olan düşünce sürecini her yarıda kesişimizde kimyasal destekte kesiliyor ve bu sinir hücreleri uzun süreli ilişkilerden kopuyorlar. Süreci bölmeye ve gözlemlemeye başladığımızda yani dürtü ve otomatik tepkiyle değil de etkileri bakımından gözlemlemeye başladığımız da artık çevresine otomatik olarak tepki veren, beden-zihin bilinciyle hisseden bir kişi olmaktan çıkarız.
  • Duygu dediğimiz şey holografik olarak nakşedilen kimyasallardır. Beynin hipotalamus denilen bir parçası vardır. Burası küçük bir fabrika gibidir. Burada belirli duygulara uygun belirli kimyasallar üretilir. Bu özel kimyasallara “peptid” denir. Bunlar küçük amino asit zincir dizileridir. Beden aslında, yapısını biçimlendirmek için 20 çeşit amino asit üreten bir karbon birimidir. Beden bir protein üretim makinesidir. Hipotalamus’ta peptid denen küçük protein zincirlerini alırız. Sonra ruh halimize uygun düşen nöropeptid’lere yada nörohormonlara monte ederiz. Yani öfke için kimyasal var, zulüm için var, şehvet için var. Aklınıza gelecek her ruh hali için bir kimyasal karşılık vardır. Ve bir duyguyu bedenimizde yada beynimizde yaşadığımız anda hipotalamus hemen gerekli olan peptid’i üretir ve onu kan dolaşımına salıverir. Kana karışır karışmaz peptid vücudun neresine gideceğini iyi bilir. Bedendeki her bir hücre şu alıcılarla kaplıdır. Bir hücre yüzeyinde binlerce alıcıya sahip olabilir. Bir peptid’in bir hücreye girmesi anahtar ile kilit gibidir. Alıcının olduğu yüzeye oturarak ona bağlanır ve kapı zilini çalar gibi hücrenin içine sinyal gönderir. Hücrenin yüzeyinde milyarlarca alıcı vardır. Bunların tek işlevi dışarıdan gelen bilgileri almaktır. Alıcının içine yerleşmiş bir peptid hücreyi pek çok açıdan değiştirir. Bir dizi biyo-kimyasal oluşumu tetikler ki bunların bazıları hücre çekirdeğini değişime uğratır. Her hücre şüphesiz canlıdır ve bilince sahiptir. Aslında hücre bedendeki bilincin en küçük birimidir.
  • Kendinizi alamadığınız her şey bağımlılıktır. Kendimizi hücrelerin biyo-kimyasal açlığını tatmin edecek durumlara sokarız. Yani kimyasal gereksinimlerimizi karşılayacak durumlar yaratırız. Bağımlı, kimyasal ihtiyacı ne ise her seferinde daha fazlasını isteyecektir. Yani, duygusal halinizi kontrol edemiyorsanız, ona bağımlısınız demektir. Büzgen kasların her açılıp kapanışında hücre grupları beslenmek için içeri girer ve sonra dışarı çıkıp, bir şeyleri iyileştirmek yada onarmak üzere vücuda dağılırlar. Bunların hepsi duygu moleküllerinin (peptid’lerin) etkisi altındadır. Duygularımıza hitap etmeyen şeye gözlerimizi bile yöneltmeyiz. Eğer hücreyi aynı tavır ve aynı kimyayla her gün tekrar ve tekrar bombalarsak o hücre sonunda bölünmeye karar verecektir. Ve bir kardeş yada yavru hücre ürettiğinde yeni hücrenin o belirli duygusal nöropeptid’ler için daha fazla alıcısı olacaktır. Ve vitaminle, mineraller, besinler için, hatta toksinlerin boşaltılması için bile daha az alıcısı olacaktır.
  • Yaşlanma düzensiz protein üretiminin sonucudur. Yaşlanınca cildimiz esnekliğini kaybeder. Cildimizi esnek yapan elastin de bir proteindir. Enzimlerimize ne olur? İyi sindiremeyiz. Eklem sıvımıza ne olur? Bunlar kireçlenip kırılganlaşan proteinlerdir. Kemiklerimize ne olur? İncelirler. Gerçekten ne yediğimiz fark eder mi? Eğer hücre 20 yıl duygusal istismara kalıpta ihtiyacı olan besin için tekrar alıcısı bile kalmamışsa iyi beslenmenin bir etkisi olabilir mi?
  • Bizler fikirler ve düşüncelerle mekana nüfuz etmek için buradayız. Bu hayata bir anlam katmak için buradayız. Kuantum fiziği sorar kimin olasılıklarıdır bunlar ve bu olasılıklar arasından kim seçer?
  • Bilinç tüm varoluşun temelidir.
  • Bağımlılıklarımızın müdahalesi olmaksızın bilgiyi kovalamalıyız. Eğer bunu yapabilirsek bilgiyi ve gerçeği açığa çıkarabiliriz.ve bedenimiz bunu yeni biçimlerde, yeni bir kimyada, yeni hologramlarda düşüncenin yeni yerlerinde en çılgın hayallerimizin de ötesinde gerçekleştirecektir.
 
Konu anlatımında bulunan kişilerin isim ve bazı kitapları:
 
ELAINE HENDRIX :  “Zaman ve Şans”,”Kuantum Mekaniği ve Deneyim”
 
ROBERT BAILEY JR: “Zihin Tiyatrosu: Beynin Çalışmasından Görüntüler”
 
AMIT GOSWAMI: “Kendini Bilen Evren”,”Ruhun Fiziği”
 
JOHN HAGELIN:”Mükemmel Bir Hükümet İçin Rehber”,”Bilinç Fizyolojisi”
 
MICEAL LEDWITH:”Vakti Gelen Mesaj”,”Tanrıya Yükseliş:İçsel Ruh Yolculuğu”
 
DANIEL MONTI:  “Soy Gelişimi ve Yeni Ortaklık Kenti”
 
ANDREW B.NEWBERG:”Tanrı Neden Çekip Gitmez”,”Mistik Akıl”
 
CANDACE PERT: “Duygunun Molekülleri”,”Bedeniniz,Bilinçaltı Aklınızdır”
 
RAMTHA
 
JEFFREY SATINOVER: “Kuantum Beyni”,”Boş Nefes”
 
WILLIAM TILLER: “Şuurlu Yaratıcılık”,”Bilim ve İnsan Dönüşümü”
 
FRED ALAN WOLF: “Duygu Maddesi: Bilim ve Ruhun Yeni Simyası”,”Kuantum Sıçrayışı”
 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı! Copyright Mert Suslu - www.mertsuslu.com - - www.mertsuslu.tr.gg - - www.mertsuslu.net.tc -  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol